27 Ocak 2009 Salı

Utanıyorum

Biz ne kadar ikiyüzlü, ne kadar karaktersiz bir ülke olduk ya. A.B.D. ve İsrail'in hem dostu olacaksın, A.B.D. Irak'a özgürlük getirecek sesini çıkarmayacaksın hatta yardım edeceksin, İsrail Filistin'e özgürlük getirecek sesini çıkarmayacaksın hem de biz müslüman bir ülkeyiz diyeceksin. Bana dünya sustu sadece Tayyip konuştu demeyin konuştuda n'oldu bana bir söyleyin. Öyle konuşmak kolay icraat yapacaksın. Var mı maçan? İsrail mallarına koy ambargoyu, kes ittifakını ama nerde o yürek. Ambargoyu sadece birbirimize mail atarak uygulayabiliyoruz. "Hadi israil ve amerikan mallarını ambargo edelim." Ama onu da yapabiliyorsak namerdim. Sonra Filistinlilere yardım edelim, bugünkü gelirimi Filistin'e yolluyorum. Sattığı mallara baksan kesin israil malı vardır! Ya bırakalım bu işleri! Ben böyle bir ikiyüzlülük görmedim. Ben mi yanlış düşünüyorum acaba? Bazıları diyor ki; "Güçlenmeden hiçbir şey yapamazsın. Onlar ne derse yapacaksın." yapmazsak n'olur diyorum? "Bizede saldırırlar." diyorlar. Saldırsınlar ya en azından şerefimizle ölürüz veya yaşarız. Ne olacak ki? Bizim ne ayrılacığımız var o Filistindeki müslümanlardan onlar ölüyorda biz ölemez miyiz! Ölürüz hem de ne biçim. Bu ülkenin insanı zamanında nasıl savaşıldığını tüm dünyaya göstermiştir. Tabi şimdide aynı yüreğe sahipsek yine yapabiliriz yoksa onuda mı kaybettik! Şimdi de diyecekler ki "Bugünün savaşı top ile tüfekle değil ekonomiyle yapılıyor." Kardeşim o zaman koyarsın ambargoyu, hiç bir mal satın almazsın bu kanı bozuk şerefsizlerden ondan sonra bakarsın n'oluyor. Şimdi de "Aç kalırız dışardan mal almazsak." derler. Ölün o zaman diyeceğim bende. Bu ülke ki dört mevsimi gören, neredeyse bütün meyve ve sebzenin yetiştiği, yeraltında her türlü hammaddenin olduğu bir ülke. Bu ülkede sen dışarıdan mal almadan ölüyorsan salaksın ve ölmeye mahkumsun. "Hammadde var ama ya teknoloji?" diyeceksin şimdi de. Yazıklar olsun sana. Bu ülke ki ne beyinler yetiştirdi şimdiye kadar. Dünyaya neler armağan etmiş tarihi bir inceleyin isterseniz. Sen onlara imkanı sun onlar teknolojiyi geliştiremezler ise o zaman gel benim suratıma tükür. Daha ne diyeceksin şimdi? Yoksa hala bu olanlara seyirci mi kalacaksın! Kalın bakalım. Bize dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışıyla devam edin bakalım. O yılan bizi sokmaz merak etmeyin. Altın yumurtlayan tavuğunu hangi salak keser ki! Okuduklarınızdan sonra size şunu sormak istiyorum vicdanınız rahat mı? Bilin ki o filistinlilere, o ıraklılara atılan bombalarda sizin de payınız var ve hala vicdanım rahat diyorsanız bunu hangi yalanla başardığınızı anlatında ne kadar usta bir yalancı olduğunuzu görelim. Saygılarımla efenim...

23 Ocak 2009 Cuma

Yeni bir başlangıç. Din...

Bu günün cuma olması sebebiyle dinimiz ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Cuma namazının hutbesinde yeminden bahsetti imam. Zaten bu hutbelerde hep suya sabuna dokunulmadan ne anlatabiliriz diye düşünüyotlar herhalde. Bazı imamlar suyada sabunada dokunuyor ama onlarında bir şekilde ellerini kesiyorlar. Neyse imamlar ne de olsa memur maaşını alıp namaz kıldırıyorlar fazla üstlerine gitmeye gerek yok. Şimdi dine gelirsek yakın bir zamanda başımdan geçen bir olayla konuya girmek istiyorum. Hep derler ya çocuktan al haberi diye çok doğru bir laftır. Geçenlerde 6 yaşındaki yeğenimle takke ile oyun oynuyorduk. Takkeyi havaya atıp kafama geçirmeye çalışıyordum. Takke kafama geçtiği zaman yeğenim elime bir de tesbih verdi ve "Şimdi müslüman oldun." dedi. Şimdi ne var bunda diyebilirsiniz ama bu hakikaten dinimizin ne kadar dış görünüşe, etikete, şekile dönüştüğünün bir göstergesidir. Bu yüzen zaten kafasına takke takan eline tesbih alan hoca olup milleti sömürüyor. Ondan sonrada bilmem kaç tane hatunla bilmem nerede bilmem ne şekilde görüntüleri çıkıyor. Ondan sonra ben dinimizde dört eş alma yoktur. O sadece limittir sadece eşin ölürse veya boşanırsan bir diğerine geçebilirsin deyince karşılık olarak "Hepsine eşit davranırsan neden olmasın." cevabını alıyorum. Ya Allah aşkına ebeveynler çocuklarına eşit davranamıyor ki eşlerine mi eşit davranacaklar. Kimmiş o adalet timsali gösterin bana! Günümüzde belli günahlar prim yapmıştır ve sanki o günahların dışında yapılan şeyler günah değildir günah olsada daha az günahtır asıl günahlar bunlardır izlenimi verilmiştir. Nedir bu günahlar diyeceksiniz hemen söyleyeyim; İçki, kumar, zina işte bunlar top 3'deki günahlar. Sanki bir çizelge varda birde enler belirlenmiş. İçki günah tamam ama ya sigara o ne! O mekruh diyenler var neden öyle diyorlar çünkü düşünsenize sigara günah dendiğini dünyada büyük çoğunlukta bir müslüman var ve onlar sigarayı bırakacak ve sigara firmaları bu büyük müşteri kitlesini kaybedecek. Gelelim kumara tamam günah peki rüşvet vermek günah değil mi? Daha yazsam neler yazarımda diğer yazılara saklıyorum. Ama bunlar nerden kaynaklanıyor biliyor musunuz? Allah'ın oku diyerek peygamberimize yazdırmaya başladığı Kuran-ı Kerim'i anladığımız dilde okumadığımızdan. Namaz kılıyoruz ama okuduğumuz duaların anlamını bilmiyoruz. Neden arapça kılıyorsak namazı sanki kendi dilimizde kılsak kabul olmayacak. Dinimiz sevgi dini. Biz gönülden isteyerek o namazı kılmadığımız sürece o namazı arapça da kılsak ingilizcede kılsak bir önemi yok. Bu yüzden kendi anladığımız şekilde yani kendi dilimizde namazı kılarsak daha gönülden olacağına inanıyorum. Çünkü bir insan günde 5 vakit o duaları okursa ne kadar kötü yola gitsede aklına o dulalar gelir ve yanlışda olduğunu anlar. Bence artık bunu ciddi bir şekilde tartışmamızın zamanı geldi. Var mısınız namazı Türkçe kılmaya...

Sizce?

Aklıma blog üzerinden bir roman-günlük tarzı birşey yayınlamak geldi ve nasıl olur diye size sormak istedim. Karakterimiz belli periyodlar ile bloga yazılar koyacak sanki uzaktaki arkadaşına mektup yazar gibi sizde o uzaktaki arkadaş olacaksınız. Hatta işi daha da abartıp belli dönüm noktalarında anket yapıp sizlerin isteği doğrultusunda karakterimizin hangi yola sapacağını bile belirleyebiliriz. Bilmiyorum nasıl olur. Bu konuda yorumlarınızı bekliyorum...

20 Ocak 2009 Salı

Çatışma(ş)k

Günümüz ilişkilerine bakıyorumda ilişkiyi asıl götüren çatışma ve kavga oluyor. İki tarafta birbirine çatacak yer arıyor, zaman kolluyor. Ve ilişki bu sayede hayatta kalıyor ve yürüyor. Tabi ki yanlış bir şekilde yürüyor. Ama günümüz dünyasının ilişkileri genellikle böyle. Baktığımızda hep bir çatışma ve yarışma içerisindeyiz. Hal böyle olunca kadın-erkek ilişkileri de bu tarz oluyor. Sonra ne mi oluyor? Boşanmada rekor sayı. O çatışmalar evlenince daha da ciddiye biniyor ve zaten yanlış temel üzerine kurulmuş ilişki yerle bir oluyor. Aaa inşallah bu arada çocuk yapılmadıysa bu enkazın altında kalan bir çocuk olmuyor. Şimdi nerden çıktı bu konu diyeceksiniz? Az önce dinlediğim bir şarkının sözlerinden. Şarkıda hem ne kadar sevdiğini söylüyor hem de bir yandan da laf çakıyor terkeden sevgiliye "sen melek miydin ki tek hatalı benim" gibisinden. Bu sözleri duyarken aklıma eski şarkılar geliyor. Hani o veda busesi, duydum ki unutmuşsunlar... Karşılaştırıyorum arada dağlar var. Belki o zamanlarda sorun vardı ama bu şarkılarda değil insanların evlerindeydi. Şarkılar masum ve temizdi. Belki böylesi iyi belki öylesi önemli olan o değil. Asıl önemli olan ilişkilerin yanlışlığı. Oysa temeli sevginin, saygının üstüne inşa etseler çatışma veya kavgalar yerine. Kavgada olur ama olduğu zaman da bir degeri olur. Çünkü çok nadir yapılmış ve boşa yapılmamıştır. Onun barışması bile özeldir yahu. Hatalı tarafın karşı taraftan özür dileme şekli, diğer tarafın nasıl karşıladığı... Bence bunlardır ilişkiyi ilişkiyi yapan. Yoksa istediğin kadar kavga et değeri olmadıgı için hangi taraf hatalı olursa olsun değişen pek bir şey olmuyor. Çünkü karşıdakini kırma, incitme seni daha çok incitir. Ütopik bir düşünce mi bu sizce? Olamaz mı yani becerilemez mi? Bence olur ya. Eğer hayatta doğru adımları atarsan bir şekilde o ütopik dediğin şey başına gelebilir. Önemli olan yanlış yollara sapmamak. Bence denemeye değer zaten kaybedecek neyimiz kaldı ki zamanımızdan başka en kötü onuda kaybederiz olur biter...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Özelleştirme yalanı...

Devletin birçok sektörde bulunan işletmelerinin özel sektöre ve borsada halka arzı ile satılmasıyla hem tekele dur denilecek ve rekabet sağlanacak hem kamu üzerindeki yükü atacak hem de halka arz ile sermaye mülkiyetinin tabana yayılması sağlanacaktı. İşte buna özelleştirme deniliyordu. Ama bu son kriz gösterdi ki kamu ne kadar elini çeksede bir kriz olduğu zaman yine devreye girmek zorunda kalıyordu. Zamanında G-8 ülkeleri özelleştirme yapmış ve bunun çok yararlı olduğunu diğer ülkelerinde özelleştirmeye gitmelerini söylemiştir. Böylelikle diğer ülkelerin ellerinde tekel olan işletmeler satın alınacak ve o büyük G-8ler daha da büyüyecekti. Zaten şu yaşanan son krize baktığımızda krizin asıl nedeninin daha çok kar elde etmek olduğunu görebiliriz. 1 dolara açılan 10 dolarlık işlem hacimleriyle yapay karlar elde eden işletmeler o yapay karları ellerinde göremeyince aslında kar değil zarar ettiklerini anladılar ve kriz çıkardılar. Ve daha önceleri kamu piyasadan ellerini çeksin, elindeki işletmeleri satsın diyen G-8ler o kriz çıkaran işletmelere para akıtmak için meclise paketler sunmaya başladılar. Hani kamu elini çekecekti. Demek ki neymiş özelleştirme koskoca bir yalanmış. Zaten baktığımızda satılan kamu kurumlarına çoğu kar eden işletmelerdi. Bu yazıyı yazmadan önce biraz araştırma yaptım ve satılan birkaç kamu işletmesine ait yıllık kar rakamlarını ve kaça satıldığını buldum. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğimiz üzere bu ülkenin telefon tekeli Türk Telekom şimdi Lübnanlı ama merak etmeyin ismi hala Türk. Türk Telekom'un yüzde 55'i 6.55 milyar dolara satılmış. Ama Türk Telekom'un 2007 yılı net karı 3.1 milyar YTL! Bir diğer özelleştirilen kamu işletmesi olan Tüpraş. Bunu da bizim Koç ile Shell almış. Yüzde 51'ine 4.14 milyar dolar almışız. Peki bunun yıllık karı kaç? 2006 yılı net karı 689 milyon YTL! Erdemir var birde. İlk başta "En azından OyakBank aldı." dedik ama sonra onuda sattılar. Biliyorsunuz ING Bank oldu hani şu ingiliz bankası. Zaten Türk bankası kalmadı. Bu konuyada bir ara değineceğim o yüzden fazla girmiyorum. Evet bunlar en göze çarpan özelleştirmeler. Ufak tefek birçok özelleştirme yapıldı. 1986 Yılından itibaren yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelir 32.5 milyar dolar civarı. Bunların 23 milyar dolar civarı son 5 senede yapılmış. Evet bu kadar rakamsal bilgiden sonra birazda özelleştirme amacına ulaşıldı mı ona bakalım. Neydi bizim özelleştirme yapmadaki amacımız kamu üzerinden yükü kaldırmak, tekeli engellemek ve rekabeti sağlamak, son olarak halka arz ile sermayeyi tabana yaymak. Şimdi bakıyoruz Türk Telekom özelleşti ama rekabetin oluştuğunu gören var mı! Ama kamunun üzerinden yıllık 3.1 milyar YTL'lik bir kar yükü kalkmış. Bu arada özelleştirilen kamu çalışanlarını düşünmeyin. İşinden oldular gibisinden. İşinden olanlara devlet başka bir kamu işletmesinde iş buluyormuş. Ayrıca borsa yoluyla halka arz yapılmış ve sermaye tabana yayılmış. Ha bu arada borsamızın yüzde kaçı yabancıların elindeydi 70 mi 80 mi! Bu koşullarda bence özelleştirme amacına ulaşmış, yabancılar bu halkın birikimleriyle yapılanlara küresel sermaye ile sahip olmuştur. Zaten yaşadığımız şu zamanda kaynaklarını kendi halkına sunan bir ülke kaldı mı ki. Ben de saçmalıyorum. Neyse zamanında o işletmeleri kuranların ellerine sağlık. Bayağı bir süre hayrını gördük ama buraya kadarmış. Şimdi o yaptıklarınız birilerine bayağı bi özellik ay gözellik yapılarak satıldı. Sattıklarımızdan bahsediyorum ya aklıma ne geldi tahmin edin. İhracat. Yakında onu anlatmak istiyorum size bu kadar sattık ama bakalım ihracat açısından ne kadar satabiliyoruz? Bakalım...

Merhaba

Yeni yıl yazısından sonra hem yeni yıla hem de sizlere bi merhaba. Bundan sonra düzenli olarak bu sayfaya girerek yazılanları takip edebilirsiniz. Burada neler olacağına gelince hayata dair bir çok şeyi bulabileceğinizi belirtmek isterim. Arada konuk yazarların katılımıyla daha da çeşitli konulara el atacağımızı belirtebilirim. Yazdıklarım sizi ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama ben yazmaya devam edeceğim. Şimdilik bu sayfa hakkında söyleyeceğim pek birşey yok. Yeni yazılar ile görüşmek dileğiyle yeniden hoşgeldiniz...

9 Ocak 2009 Cuma

Geçen yılın son yazısı bu yılın ilk yazısı...

Yılın son yazısı bu belki. 30 aralık salı. Trendeyim. Bir yıl daha geçti anlamadan neler getirdi neler götürdü diye sorsam neler neler götürdü bir bilsen. Bakıyorumda her geçen zaman daha da kötüye gidiyor hiçbir zaman tersi olmamış hep kötüye gitmiş o yüzden korkuyorum devam etmekten bu hayata. Daha ne kadar kötü şeyler görebilirim ki daha ne kadar dayanabilirim buna. Bakın daha birkaç gün önce israil gazzeye saldırdı. Ortalık kan gölü. Kimsenin birşey yaptığı yok. Facebook'daki gruplara katılmaktan başka! Ama onlarda haklı bu zamana kadar ne yaptılar ki şimdi onlardan birşey yapmalarını bekliyoruz onlar yapacaklarını yapmışlar zamanında. Evet boyle bir ortamda yeni bir yıla girip hala umut dolu sözcükler söylemek benim tarzım değil ben yine felaket senaryoları üretip onların gerçek olmasını izlicem. O umut satan hayalperest yazarlar ya gerçekten körler ya da umut satmak daha işlerine geliyor. Geçen bi mail attım 20-30 kişiye "bana iyi giden birşey gösterin dedim şu ülkede" kimseden ses çıkmadı ya uğraşmayalım şu deliyle ne hali varsa görsün dediler ya da gerçekten iyi birşey bulamadılar. Ben birde ülke dedim demek dünya desem daha beter. Madem iyi giden birşey yok neden bunu değiştirmeye çalışmıyorlar diye soruyorum bir çok cevap veriyorum arasından siz seçin. Neden? Kötüye gitmesi daha mı işlerine geliyor acaba içlerindeki o kötüyü bastırmak zorunda kalmıyorlar rahat ediyorlar? yada ben iyiyim diğerleri kötü olsa da beni ilgilendirmez önemli olan tek şey benim anlayışı mı? ya da iyiler ve kötüler olarak kötülerin sayısı daha fazla oldugundan onlara boyun mu eğdik? eğer öyleyse iyiler olarak kötülere bi başkaldırı yapmalıyız yoksa bu kadar kötünün oldugu yerde iyilerde kötü oluyor ve daha da kötüye gidiyoruz. En azından iyi olarak son haraketimiz olsa bile bu iyiliğin son iyi haraketiydi artık iyilik yok yaşasın kötülük derler. O zaman ne olur acaba? Dünyada da bir cehennem olduğu söylenir ya onu bazıları yerin altında zannediyor. Yeryüzündeki kendi cehennemimizi göremiyorlar. Bi baksanıza şu yeryüzüne insanoğlu kendi kendine ne eziyetler yapmış ve yapmaya devam ediyor. Açlıktan ölen mi dersin atom bombasından ölen mi işkence ile ölen mi kurşun ile ölen mi bir insan tarafından öldürülen mi sonra yanıcaz diyorlar bu dünyada yanmayan bence korkmaya başlasın. Çünkü bu cehennemde yanmadıysan kesin kötü birşeyler yapmışsındır ve diğer cehennemde yanacaksındır çünkü bu kadar kötülüğe nasıl göz yumdun nasıl hiçbir şey yapmadan kılın kıpırdamadan oturdun ve yanmadın öyle mi? Merak etme elbet yanacaksın. Sonra bana müslümanlıktan bahsediyorlar. Bilmiyorum ama muslumanlar ne yapıyorlar ne yapmışlar bu olanlara çanak mı tutmuşlar yoksa karşı mı çıkmışlar? Dünya petrolünün neredeyse tamamı müslüman kontrolünde olduğu halde ve petrolün ne kadar değerli olduğu ortada ama bu gücü sen kullanamamışsan yani iyilik açısından yoksa bende biliyorum çok iyi kullandıklarını kendileri için. Bana anlatmayacaksın müslümanlığı. Bırakın o temiz kalsın diyeceğim ama onu da bırakmadılar ne yazık ki. Belki de ilk ondan başladılar. Yoksa bu kadar kötü olamazdı heralde. Bana hayır o bozulamaz kuran-ı kerim bozulamaz diyeceksiniz merak etmeyin o bozulmadı zaten ona bakanda yok. aaa o kadar din alimi, ulema, hoca varken kitaba danışmak olur mu! Biz Allah ı bırakıp başkalarını dinlemeye başlayınca o da bizi bıraktı haliyle. Sonra neden bu kadar zulüm çekiyor bu müslümanlar neden bu kadar kötü durumdalar diye söylerler daha açık bi nedeni mi var aslı bozulmuş kanı bozuk şerefsiz hocalar, din alimlerini dinleye dinleye tek yaptığımız şey onların cebini doldıurmak oldu yoksa biz iyi olmadık. Aksine hep bozdular hep bozdular dini ne hale getirdi şerefsizler. Dini; görüntü dini, şekil dini haline getirdiler. Bu din konusuna ilerleyen zamanlarda detaylıca gireceğimden şimdilik burada kesiyorum ve dünyaya geri dönüyorum. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz her şeyin kötüye gittiği bir dünya. Tabi koskoca dünya kötüye giderken benim de iyiye gitmem pek düzgün gözükmüyor. Bu yüzden inşallah yeni yılda çok kötüye gitmeden bu yılı da alabileceğim en az zararla kaparım. Tabi burada zarar derken maddi bir zarardan bahsetmiyorum maddi kar veya zarar olabilir tabi bunlar olurken manevi olarak ne kadar zararda veya karda olduğun önemli. Dünyamıza baktığında çok büyük karlar ederken manevi olarak kendini bozmamak mümkün gözükmüyor. Belki bazıları için bu mümkün gözükse de işi kılıfına uydurulmuş bir dolandırıcılık olarak görüyorum. Çünkü bü dünyada birileri açlıktan ölüyorsa sen bu kadar iyi durumdasın demektir. Ya da tam tersi sen bu kadar açsan birileri çok yiyiyor demektir. Ve sen bu durumda ya aç kalan olacaksın ya da aç bırakan. Dünya öyle oldu ben birşey yapmadım. Lütfen bu sene birşeyler yapalım ve bu cehennemin ne ateşi ne zebanisi olalım. Bu cehennemi onu yapanların başlarına yıkalım. Belki bu yıkıntının altında kalabiliriz ama önemli olan bence o değil önemli olan yıkabilmek. Nasıl olsa yıkıldıktan sonra yeniden bir cehennem inşa edecek olsalar bile bu bile bayağı bir zaman alır ve o zaman içerisinde en azından insanlık biraz rahat eder. Ha değmez mi? Evet yılın son yazısı belki kötümser bir yeni yıl yazısı oldu ama olsun. İnşallah bu yıl herşey daha kötüye gitmez. En azından iyi bir yıl oldu diyebiliriz yılın sonunda. Hepinize sağlık ve mutluluk dolu bir yıl geçirmeniz dileğiyle Allah kolaylık versin....