9 Aralık 2009 Çarşamba

Korkma

Bir önceki yazımda kölelerden bahsetmiştim. Fakat dikkat ettiğimde bu kölelik siteminin farklı bir özelliğinden bahsetmeyi unuttuğumu gördüm. Kölelerin köle olduğunu unutturmak için yapılan şeyler. Anlatılan bir hikaye vardır bilmem bilir misiniz? Bilmeyener için ben anlatayım. Beş büyük meleğe görevleri verilirken Azrail ile Allah arasındaki bir dialogdan bahsedilir. Bilmeyenler için anlatayım. Azrail Allah'a der ki "Allah'ım insanların canını alma görevini bana verdin fakat insanlar beni kötü bilecek, sevmeyecekler." Allah ise şöyle cevap verir "Merak etme Azrail. Ben insanlara ölüm adına öyle nedenler vereceğim ki onlar senin adını bile anmayacaklar." İşte bu kölelerede öyle nedenler veriliyor ki bu şekilde çalışmaları için insanlar köle olduklarının farkına bile varmıyorlar. İnsan ne için çalışır? Aç kalmamak için mi! İnsanlarımız şu an aç kalmamak, hayatta kalmak için çalışıyorlar. Açlık sınırının 750 TL olduğu ülkemizde asgari ücret 550 TL! Ne demek bu çalışın ki açlıktan ölmeyin. İnsan ne için çalışmalı biliyor musunuz? Bence insan sevdiği için çalışmalı. Çalıştığı şey her ne ise onu sevmeli ve o yüzden çalışmalı. Ne parası için, ne aç kalmamak için, ne başka iş olmadığı için sadece ama sadece sevdiği için çalışmalı. Uzun bir söz vardı sevgi için. Üç saat mutlu olmak istiyorsanız sevdiğiniz yemeği yiyin. Üç gün mutlu olmak istiyorsanız sevdiğiniz bir yere tatile gidin. Üç yıl mutlu olmak istiyorsanız evlenin. Ama ömğr boyu mutlu olmak istiyorsanız sevdiğiniz mesleği yapın. Bence böyle olmalı. Geçmişe baktığımızda önemli başarılara imza atmış insanlar yaptığı işleri gerçekten seven insanlarmış. Tabi şu anki durum ile bu anlattığım durum arasında dünya kadar fark var. Şimdiki durumda insanlar bırakın sevdikleri işi yapmayı yapacak işi bile zor buluyorlar. Hal böyle oluncada iş bulupta nasıl calıştığının bir önemi olmuyor. Korkutuyorlar. Her şekilde korkutuyorlar. Alın size daha yeni yaşadığımız kriz ve arkasından gelen domuz gribi olayı. İkiside korku politikasının birer meyvesidir. Ne yazık ki insanlık bu iki meyveyi de afiyetle yemiştir. Tabi bunun olmasında evlerimize davetsiz giren, medyanın en önemli silahlarından biri olan televizyonun katkısı tartışılamaz büyüklüktedir. Kriz var dediler, korktuk ve bırakın işimizi yapmamayı kovarlar korkusuyla işimize dört elle sarıldık. Maaş veremiyoruz dediler olsun dedik, yemek veremiyoruz dediler olsun dedik, yol parası yok dediler olsun dedik, zam yapamıyoruz dediler olsun dedik. Kriz biter gibi oldu şimdide ölürsünüz diyorlar. Hemde gripten. Mevsimsel gripten zaten her sene ölenler var abartılacak birsey değil diyemedik. Böyle yasayacağımıza bırakında ölelim de diyemedik. Yine korktuk. Maske taktık, aşı yaptırdık, el sıkmadık, öpüşmedik, dışarı çıkmadık. Belkide biz öldük, yaşadığımızı sanıyoruz. Çünkü bize calışmak için öyle nedenler verdiler ki bunlar için çalışmak hayret verici. Daha fazlası için çalışın hep daha fazlası için. Ama daha fazlası yok bilmiyorsunuz. Yaşayacağın sürenin çok az daha fazlası yok. Sadece yaşayacağın süre var önünde. Ne eksik ne fazla. Gün gelip Azrail ile karşılaştığında dönüp arkana ne yaptım diye bakınca yaşadığın süreye yaptıklarından daha fazlasını göremeyeceksin. Bu yüzden bırakalım köle gibi yaşayıp bir gün efendi olarak yaşayacağımızı hayal etmeyi, bırakalım her şeyi akışına sadece sevdiğimiz işleri yapalım. Bakalım neler olacak, neler değişecek şu kısa hayatımızda? Bırakalım umut etmeyi ve bir şeyler yapalım. Ama sevdiğimiz şeyleri yapalım. Bırakalım korkarak yaşamayı. Severek ve isteyerek yasayalım bu hayatı, yaşadıklarımızdan dolayı ölümden korkarak değil. Azrail geldiğinde bakıp arkamıza gülümseyelim ve gerçekten daha fazlası için devam edelim yolumuza...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder